İlk duyduğumda proje beni çok heyecanlandırmış olsa da özellikle zamanlama itibari ile bu
görevi hakkıyla yapabileceğimden kuşkuluydum. Daha önce 15-20 saatten uzun
birçok koşu yapmıştım ama her zaman açık havada koşmayı tercih eden biri
olarak koşu bandı üzerinde yaptığım en uzun koşum sadece 1 saat 35 dakika
uzunluğundaydı. Üstelik koronavirüs kaynaklı yasaklar ve kısıtlamalar
sebebiyle tüm sporcular gibi ben de son 2.5 aydır düzenli antrenman
yapamamıştım. Böyle bir organizasyon için 2-3 ay önceden hazırlanmaya
başlayarak koşu bandı üzerinde en azından birkaç tane 4-5 saatlik antrenman yapabilmek
iyi olurdu diye düşünüyordum.
Aradan geçen birkaç gün içinde bu konuları tekrar düşünüp
irdeleme fırsatım oldu. Son birkaç aydır hayatımızı değiştiren süreç sebebiyle toplumun
her kesiminde olduğu gibi koşanlar arasında da olumsuz bir hava hakimdi. Hazırlanılan
yarışların iptal olması, toplu antrenmanlarının yapılamaması ve yasaklar
sebebiyle alışık olduğumuz şekilde koşamamak ister istemez hepimizi negatif bir
ruh haline sokmuştu. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı gibi anlamlı bir günde yapılacak böyle bir
organizasyonun normale dönüş yönünde bir nebze de olsa umut verebileceği açıktı. Şartların sadece benim için değil
kimse için ideal olmadığını düşündüm. Aslında çoğu
zaman şartların ideal olmasını beklemenin mümkün olmadığını kendime hatırlattım
ve kafamdaki soru işaretlerine rağmen teklifi kabul ettim. Bundan sonra önemli olan kalan
zamanda kendimi bu mücadeleye olabildiğince hazırlamak ve elimden geleni
yaparak bu anlamlı organizasyonun bir parçası olabilmekti.
KOŞU ÖNCESİ
Bu derece uzun koşularda çoğu zaman beyniniz vücudunuzdan
önce pes eder. Fiziksel olarak tamamen tükendiğinizi düşündüğünüz anlarda eğer kafanızdaki olumsuz düşünceleri kontrol edebilir ve yönetebilirseniz çoğu zaman
tahmin ettiğinizden daha iyisini yapabilirsiniz. Yarışlardaki “bir yerden bir
yere koşma” hissi veya “istasyondan istasyona” gitme düşüncesi bu konuda biraz
avantaj sağlar. Koşu bandında ise saatlerce sürekli aynı yerde koşacak olduğum
için negatif düşünceleri kontrol etmede daha yaratıcı olmam gerektiğini
biliyordum. Zaten önümdeki iki haftalık süre anlamlı bir fiziksel antrenman
yapmak için yeterli bir süre değildi. Ben de geri kalan günlerde koşu stratejimi
planlayarak zihinsel olarak zorlandığım anlarda problemleri çözmek için neler yapabileceğime odaklandım.
15 Mayıs Cuma günü, üzerinde koşacağım Technogym Skillrun
koşu bandı yerine kurulduktan sonra ilk ve tek antrenmanımı yapma şansım oldu.
Böylece sisteme ve kontrollere adapte olmaya çalıştım ve bandı kuran teknisyen arkadaştan motorun belli bir zaman sonra kapanmayacağı konusunda teyit aldım. Bu çok
önemliydi çünkü piyasadaki birçok koşu bandı birkaç saatlik sürelerde otomatik
olarak kapanmaya programlanmış makinelerdi.
Salomon Sonic RA 2. Foto: Cenk Ordu |
KOŞU
18 Mayıs günü saatler 00:00’ı gösterdiğinde Saran Holding’in
bahçesine kurulmuş olan bantta koşmaya başladım. Koronavirüse karşı tedbir
amacıyla bandın açık havada olmasını doğru bulmuştuk. Organizasyonda görevli
olan az sayıdaki kişi de koşu sonuna kadar sosyal mesafe ve hijyen kurallarına
uygun şekilde hareket edeceklerdi. Koşmaya başladığımda kafamdaki tek düşünce
tempoyu doğru ayarlamaktı. Doğrusunu isterseniz büyük sorunlar olmadığı sürece
19 saat boyunca bant üzerinde hareket halinde olmak deneyimli bir koşucu için
çok da zor değil. Burada süre önceden belli olduğu için ister istemez
koşacağınız mesafe ön plana çıkıyordu. Hem elimden gelenin en iyisini yaparak herkesin emeğine layık olabilecek kadar çok kilometre kat
etmeli hem de koşunun sonunu getirmemi engelleyecek hatalar yapmaktan uzak
durmalıydım. Aslında kendiniz için koşarken duruma göre daha fazla risk alıp bunun
olumlu veya olumsuz sonuçlarına katlanırsınız. Burada ise üstümde farklı bir
sorumluluk olduğu için daha dikkatli olmam gerekiyordu. Koşu bandında ilk defa
bu kadar uzun koşuyor olmamın getirdiği bilinmezlikler de eklenince ince
bir çizgide gitme zorunluluğu ortadaydı.
Gece saatlerinin çok rahat ve sorunsuz geçmesi gerektiğini düşünerek başladım ve maratonu 4:03, ilk 50 km’yi ise 4:50 civarında sorunsuz geçtim.
Bu bölümden en çok hatırladığım şey, gece olmasına rağmen sanki güneş altında
koşuyormuş gibi terlediğim ve bol su içtiğim. Hava sıcaklığı sadece 17 derece civarlarında
olsa da biri önde biri arkada olmak üzere iki tane sabit kamera ile canlı yayın
yapıldığı için koşu bandına yakın mesafede iki büyük spot ışığı üzerimdeydi. Sanırım
bu spotların oluşturduğu sıcaklık tahmin ettiğimden fazlaydı. 50 km sonunda bir
tuvalet molası verdikten sonra bana koşu sonuna kadar yardımcı olacak Suna Altan
ve Tatiana Kalenderoğlu’nun desteğiyle bir bardak mercimek çorbası, ufak bir
parça peynirli börek ve ayran takviyesinden sonra koşmaya devam ettim. İlk 50
km’de yediğim birkaç parça tahin helvasını saymazsak, 50. km’den koşunun sonuna
kadar her iki saatte bir aynı menü için kısa bir ara vererek ilerledim.
Gece saatleri Foto: Cenk Ordu |
Arazide veya yollarda yaptığınız koşularda çeşitli bölümlerde
iniş ve çıkışlarla karşılaştığınız için ister istemez temponuz değişir,
kadansınız ve basış şekliniz farklılaşır. Hatta dik yokuşlarda yürüme molaları
verirsiniz. Tüm bunlar değişik kas gruplarının çalışmasını sağlayarak hep aynı noktalara
darbe almanızı engeller. Koşu bandında ise attığınız tüm adımlar birbirinin
aynısı olduğu için hep aynı yere darbe almaya başlarsınız. Ben de bunu
engellemek için belli aralıklarla eğimde ufak tefek değişiklikler yapıyordum. 50.
Km’den sonra ise her 5 km sonunda 400 metre kadar tempolu yürüme arası vermeye
karar vermiştim. Böyle uzun mesafelerde henüz yürümeye mecbur kalmadan ufak
yürüme araları serpiştirmek önemli. Böylece hem farklı kas gruplarını çalıştırmayı
hem de 19 saatlik süreyi parçalara bölerek beynimin daha rahat hazmedebileceği
lokmalar haline getirmeyi planlamıştım.
55. km civarlarında hava aydınlanmaya başladı. Gün içinde hava
sıcaklığı 27-28 dereceye çıkacağı için biraz endişeliydim ama şimdiden bunu düşünmenin faydası yoktu. Sadece önümdeki 5 km’lik parçaları
tamamlamaya odaklanmıştım. 80. km’de kısa bir tuvalet ve yemek molası daha
verdikten sonra hedeflediğim gibi saatler tam 10:00’ı gösterirken 100 km’yi
geçtim. Burayı koşunun yaklaşık ortası olarak gördüğüm için tuvalet, yemek ve
kıyafet değişimi derken 6-7 dakikalık bir ara vermişim. Bu da koşudaki en uzun
aram oldu.
Sabah 9 suları. Fotoğraflar: Cenk Ordu |
Bu saatten sonra hava beklediğim gibi ısındı ve açıyla gelen
güneş tentenin arasından üzerime vurmaya başladı. Bundan sonraki 3-4 saat beni zorlayan zamanlar oldu çünkü sıvı ve tuz dengem bozulmuştu. Aslında normal şekilde tuz
alıyordum ama sanırım gece bölümünde beklediğimden daha çok terlemek dengeyi
bozmuştu. Her 20 dakikada bir çiş yapma dürtüsü ile tuvalete gitmem gerekiyordu
ama çoğu zaman birkaç damla dışında eli boş dönüyordum. Bandı durdur, yavaşça
in, 30 metre yürüyüp binaya gir, sağa dön, 20 metre yürü, sağa dön, yüksek iki
basamaktan aşağı in, sola dönerek tuvalete gir. İşini hallettikten sonra çıkıp aynı
yolu izleyerek banda dön. Bu 3-4 saatlik bölümde defalarca bunu yapmam gerekti.
Zaman kaybetmek bir yana, koşu ritmim ve konsantrasyonum biraz bozuldu.
Özellikle bu zor anlarda motivasyonumu korumamı sağlayan çok
önemli bir faktör vardı. Üçüncü saatten itibaren koşu bandının ekranında Youtube
üzerinden canlı yayını izleyip dinleyebiliyordum. Her saat başında Türkiye’nin
ve dünyanın çeşitli yerlerinde koşmaya başlayanlar bana büyük bir motivasyon sağlıyordu.
Evlerde, teraslarda, balkonlarda, otoparklarda koşanlar…Sokağa çıkma yasağının olmadığı şehirlerde dışarıda koşanlar...Küçük çocuklarıyla
koşanlar, bana yazılı ve sözlü mesajlar gönderenler. İtiraf edeyim ki, 19
saat boyunca canlı yayın olacak dendiğinde bu kadar başarılı bir yayın
olacağını tahmin etmemiştim. Koşarken yayını izleyip dinleme imkanım olup
olmayacağını da bilmiyordum. Bu yüzden her ihtimale karşı yanımda kendimi uzun
saatler oyalayacak kadar müzik, video, podcast vs. ile gelmiştim. Ama koşanları ve canlı yayın bağlantılarını izlerken bunlara ihtiyacım olmadı.
Saatler 14:30’a doğru gelirken 140. Km’yi geçmiştim. Belki
son saatlerde çok bol ayran içtiğimden olsa gerek işler tekrar yoluna girmeye
başlamıştı. Birkaç saat sonra güneşin binanın diğer tarafına
gideceğini ve havanın rahatlayacağını düşünüyordum ki öyle de oldu. 15. saatten sonra
hala başlangıçtaki tempomu koruyabiliyordum ama kalan 4.5 saatlik süre hala hata
yapmak için uzun bir zamandı. 17. saati geçtikten sonra kendimi nasıl
hissettiğime göre kilometre hedefi belirlemeye karar verdim. Son saatlerde çok
fazla yavaşlamazsam 175 ila 185 km arasında bir yerlerde bitirmem mümkün
gözüküyordu.
14. Saat civarı. Foto: Cenk Ordu |
Son 2 saat içinde. Fotoğraf Cenk Ordu |
16. saate doğru yürüme aralarını bıraktım ve tempoyu yükseltmeye
başladım. Belki biraz erken ve riskli bir hareketti ama kendimi iyi hissederken
yol alıp gerekirse sonlarda yavaşlamak o an için doğru bir karar gibi geldi. Son
iki saate doğru canlı yayında şöyle bir konuşma oldu: “Acaba Aykut bu anlarda 17 saati bitirdiği için bardağa dolu tarafından
mı bakıyor yoksa kalan zamanın koşmak için ne kadar uzun olduğunu mu
düşünüyor?”.
Haha! Sesim gidiyor olsa o anda canlı yayına bağlanıp “İşte
bu mükemmel bir tespit!” demek isterdim. Sanki kafamdan geçenleri okumuşlardı
çünkü uzun mesafe koşanların çok iyi bileceği gibi o anlarda beynimle sürekli bunun savaşını veriyordum.
165. km civarlarında hala işlerin iyi gidiyor olması zor bir hedef belirlemek için beni motive etti. 168. km’ye yaklaşırken 190 km’ye ulaşmanın mümkün olup
olmadığını düşünmeye başladım. Kafadan hesap yapabilecek aşamayı geçeli çok zaman
olduğu için ekipten yardım istedim. Tabii gece yarısından beri ayakta oldukları için meğerse onlar da o aşamayı geçmişler! Sonuçta hesabı yaptık ve son 22.5 km’yi 1 saat 37 dakikada
yani 4:18 dk/km ortalama ile
gitmem gerektiği ortaya çıktı. Bir süredir zaten 4:30’larda koştuğum için denemeye
değer göründü ve tempoyu bir tık daha arttırdım. Fakat 10 dakika bu hızda
koştuktan sonra bunun sürdürülebilir olmadığı ortaya çıktı. Son birkaç saatte
ayağımı yeterince kaldıramadığım için birkaç kere de banda takılıp
tökezlemiştim. Beynim olumsuz düşünceleri pompalamaya başlamıştı: Ya kötü patlayacaksın ya da düşüp kendini sakatlayacaksın.
Sonuçta bu savaşı beynim kazandı ve tekrar 4:30’lardaki
hızıma döndüm. Doğrusunu söylemek gerekirse bu aşamada 4:30’lar yeterince
zordu. Yavaşlamamak için sürekli kendimle oyunlar oynuyordum. Bundan sonraki
5-10 dakika kendime anlamlı bir hedef aramakla geçti. 190k treni kaçmıştı, 185k
kulağa kötü gelmiyordu ama elimden geleni yapmış olacak mıydım? Sonunda kafamda
bir şimşek çaktı ve aradığım sayıyı buldum: Suna’ya seslenip 1881 yılından
hareketle “188.1 km yapmayı deneyeceğim” dedim. Ekibin geri kalanı da fikri
beğendi ve hedefim ortaya çıktı.
Bunun için son 75 dakikada 4:30 dk/km temposunu korumam gerekiyordu. Bu
bölümde tamamen tünel görüşüne girdiğim için etrafımda olan bitenleri pek
hatırlamıyorum. Saat 18:00 suları olmasına rağmen spot ışıkları yine yanmıştı.
Arkamda ve sağımda iki tane fan çalışmasına rağmen hızlı koşmaya çalıştığım için oluk
oluk terliyordum. Bolca su ve biraz sütlü kahve içerken sürekli
kalan zaman ve mesafe üzerine hesaplar yapıyordum. Ve her 30 saniyede bir “yapabilirsin,
yapamayacaksın” şeklinde sürüp giden gelgitler. Beynimin “185 km koş yeter,
tökezleyip düşmeye değer mi?” diyip
durması ve ona karşı “Bu kadar geldim, bundan sonra da elimden geleni yapmam
gerek” şeklindeki karşı argümanlar. Bence koşmanın en ilginç anları bu
süreçler. Belki 20-30 yıl sonra koşarken aklımızdan geçenleri kayıt altına
alabilen bir teknoloji çıkacak. O zaman koşarken nerede ne düşündüğümüzü görmek ve
bu zihinsel savaşta an be an neler yaşandığını incelemek çok ilginç olacak.
Bir şekilde 19 saati gördüğümde artık hedefi tutturacağıma gerçekten inanmıştım. Bitişe 11 saniye kala monitörde 188.1 km’yi gördüm ve bandı yavaşlattım. Monitördeki “Durdur” tuşuna basmam gerekiyordu ama birkaç denemem
başarısız oldu. Ellerimdeki terden dolayı dokunmatik ekran algılamadı diye
düşünsem de büyük ihtimalle yorgunluktan dolayı doğru noktayı tam isabet
ettiremedim! Neyse ki Caner oradaydı ve tuşa basarak koşuyu sonlandırdı.
19 saat 19 dakika. 188.12 km. Foto: Cenk Ordu |
KOŞU SONRASI
Koşu sırasında hep çok rahat göründüğümü söyleyenler oldu.
Bu doğru değil. Sürekli çok zorlanıyormuşum gibi göründüğümü söyleyen de oldu.
Bu da doğru değil. Zaten 19 saat boyunca yaptığım şeyden nefret ediyor olsam
bunu yapamam. 19 saatin hepsini çok rahat geçirmişsem o zaman da kendimi
yeterince zorlamamışım demektir ki, bu da tatmin edici olmaz. Bu uzunluktaki
koşularda fiziksel ve zihinsel durumunuz saatlerce aynı kalmaz. Koşudan koşuya
az çok değişmekle birlikte mutlaka en az birkaç defa dalgalanma yaşarsınız.
Önemli olan bunların işin bir parçası olduğunu bilerek bu dalgalanmaları
olabildiğince kontrol altında tutabilmek. İşler çok iyi gidiyor gibi gözükürken
bunun sonsuza kadar böyle gitmeyeceğini bilerek vücudunuzun verdiği sinyalleri dinlemeli
ve yaklaşan problemleri erken sezip önlem almaya çalışmalısınız. İşler kötü
gittiğinde ise paniklemeden sorunun kökenini bulmak ve buna uygun doğru çözümü
belirlemek önem kazanır. En umutsuz durumlarda bile eğer sakin kalıp doğruları
yapar ve yeterince dişinizi sıkarsanız işlerin bir noktadan sonra tekrar iyiye
gideceğine inanmanız gerekir.
Dışarıda koşmak ile bantta koşma arasındaki farklara
gelince… Aynı yerde uzun süre koşmanın psikolojik zorluklarını ve saatler geçtikçe bazen ninni gibi gelen bazen de rahatsızlık vermeye başlayan motor sesini bir tarafa bırakırsam, bence önemli bir fark koşu bandında hızın hiç
değişmeden sabitlenmesi. Dışarıda düz yolda da koşsanız hızınızda bilinçli veya
bilinçsiz değişimler olur. Örneğin önünüzde biri koşuyorsa geçmek için bir süre
hızlanırsınız veya bazen biriyle birlikte koşarken farkında olmadan
yavaşlarsınız, yolda bir tümsek varsa üstünden atlarsınız vs. Sonuçta az da
olsa adım aralıkları ve basış şekli değişir. Bantta ise hızı bir kere ayarladıktan
sonra sürekli aynı hızda dönmeye devam ettiği için attığınız tüm adımların
birbirinin aynısı olduğu gerçeği var.
Bence bir başka zorluk beyninizi tam
olarak kapatamamak. Yolda, düz bir zeminde koşarken çoğu zaman koştuğunuzu unutup düşüncelere
dalıp gidersiniz ve zaman akıp gider. Bantta koşarken ise özellikle saatler
uzadıktan sonra yanlış bir yere basıp düşmemek için beyninizin bir bölümünü
sürekli dikkatli ve düzgün basmaya ayırmanız gerekebiliyor. Bu düşünce de zihninizi yorabiliyor. Son olarak, dışarıda koşarken
kolunuzdaki saate bakmazsanız mesafeyi ve süreyi unutabilirsiniz. Bantta
koşarken mesafe ve süre monitörde hep önünüzde, ister istemez gözünüz kayıyor ve
sürekli aklınızı meşgul edebiliyor. Öte yandan bandın avantajları da var. Hızınızı tam
olarak kontrol altında tutabilme şansınız var, beslenme konusunda daha esnek
olabilirsiniz ve olumsuz hava şartlarına karşı daha korunaklısınız.
Koşudan önce kafamda tabii bazı soru işaretleri vardı ama bilinmezlikler
ultramaratonların doğasında var. Yaşanacakları önceden kestirememek bu sporu daha
ilginç hale getiriyor. Bu koşudaki sorumluluğun da haliyle getirdiği ekstra bir stres vardı çünkü bu kadar kişinin verdiği emeğe ters bir şey yaşanmasını istemiyordum. Tüm bunları kendimi daha fazla motive etmek
için kanalize etmeye çalıştım. Aslında 19 saat boyunca her hareketi mercek
altına alınacak bir laboratuvar faresi gibi hissetmeye karşı kendimi hazırlamaya
çalışmıştım ama yanımda bulunan organizasyon ekibi ve her saat benimle birlikte
koşan dostlar bana bunu hissettirmediler. Yarışlarda kendi kişisel hedeflerinizi kovalamak da güzel ama yüzlerce kişinin bir ucundan tutup katkı verdiği böyle bir
organizasyonun parçası olmak ve hep beraber ortak bir hedef doğrultusunda koşmak çok tatmin
edici. Bütünün bir parçası olup elimden geleni yapabildiğim için kendimi şanslı ve mutlu hissediyorum. Emeği geçen herkese tekrar teşekkürler.
Bantta tekrar böyle uzun bir koşu yapar mıyım? Bana anlam
ifade eden bir hedef belirler ve bunun için yeterli motivasyonu bulursam neden
olmasın? Aslında iyi, kötü, olumlu, olumsuz gibi kavramlar çoğu zaman kafamızda oluşturduğumuz yargılara dayanıyor ve nereden baktığımıza göre değişiyor. Tabii ki zorlukları var ama elinizden geleni yapmaya çalışırsanız en kısasından en uzununa kadar koşunun her türlüsünün kendine göre zorlukları yok mu? Öğrenmenin tek yolu arada sırada konfor alanından çıkıp sizi korkutan şeyleri denemek. Bu deneyimden sonra bantta koşma konusunda fikrim oldukça değişti. Buradan edindiğim tecrübeyle başka bir zamanda başka şartlar altında daha iyisini yapabileceğime inanıyorum.
19 saatlik canlı yayının tekrarını üç bölüm halinde aşağıdaki linklerden izleyebilirsiniz.
Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm
19 saatlik canlı yayının tekrarını üç bölüm halinde aşağıdaki linklerden izleyebilirsiniz.
Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm
Organizasyon ekibi |
Büyük iş başardınız tebrik ederim, neden ayran içiyorsunuz? Salt ayran mi bir şey karıştırıyormusunuz, ben ayranı ilk gördüğümde sponsorluk gereği sanmıştım
YanıtlaSilKoşuda 4-5 litre arası yağlı ayran içtim. Herhangi bir şey karıştırmadım. Günlük hayatımda da çok bol yoğurt tüketirim. Ama onun da dışında uzun yıllardır low carb türü beslendiğim için böyle uzun koşularda fazla karbonhidrat almıyorum yoksa mide sorunları ortaya cikabiliyor. Yağlı besinler midemi rahatlatıyor. Tahin helvası yağlı olduğu için salt karbonhidrata göre daha rahat tüketebiliyorum. Tüm bunlar benim için doğru olan çok kişisel tercihler. Herkesin deneme yanılma yolu ile kendine uygun beslenmeyi bulması en doğrusu.
SilSizi izlemek, sizinle ve size destek veren koşucularla birlikte koşmak öyle güzeldi ki. Bu organizasyon eve bayram havası getirdi, siz de ilham verdiniz, örnek oldunuz. Duygularınızı, düşüncelerinizi yazıya döktüğünüz için de ayrıca teşekkürler, her zamanki gibi çok güzel yazmışsınız. Aklımızda olan sorulara cevap vermişsiniz, biz de işin arka planında neler döndüğünü, neler düşündüğünüzü öğrenmiş olduk. Ayağınıza, kaleminize, yüreğinize sağlık hocam!
YanıtlaSilKatıldığıniz için ben teşekkür ederim. Hepimiz için farklı ve özel bir deneyim oldu.
Silhayallerini gerçeklestirmek senin elinde. Sen bunun canli bir örnegisin 😊 çok tebrik ediyorum.. bence de, bunlari paylasarak kosuculara ve çilgin projeleri olanlara ilham veriyorsun..çok tesekkürler…
YanıtlaSil