Böylece bu yıla kadar geldik. Doğrusunu söylemek gerekirse son 1.5 ay kalana kadar aklımda Antalya'ya gitmek yoktu ama hikâyenin gerisi için biraz geriye gitmek gerek. 30 yıllık dostum Budak geçen seneye koşuya başladı. Aslında daha önce de haftada bir iki defa bantta 25-30 dk. koşuyordu ama ilk olarak geçen senenin başında onu dışarda koşmaya ikna edebildim. Böylece koşmaktan zevk almaya başladı, kademeli olarak mesafelerini uzattı ve Kasım ayında İstanbul Maratonu'nda 4:14 ile ilk maratonunu bitirdi. Hedefi sakatlanmadan tamamlamaktı ve bunda da başarılı oldu ama daha hızlı koşabileceğini biliyordum. Hem yeterince uzun koşu yapamamıştı hem de yarışın ikinci yarısında birçok kişinin ilk maratonunda yaşadığı zihinsel problemleri yaşamıştı.
Fotoğraf: Aydın Ön |
Ocak ayının başında bana Antalya'ya gitmek istediğini söyleyince geri kalan zamanda onu 4 saatin altında koşturabilecek bir program hazırladık. Benim aklıma ilk gitme düşüncesi de işte bu vesile ile Ocak sonuna doğru girmeye başladı. Yaz sonunda UTMB-PTL (~290 km, +26,500 m) koşacağım için yılın büyük bölümü arazi antrenmanları ile geçecek ve Kasım'da İstanbul Maratonu'nda hızlı koşma şansım yine olmayacaktı. Bu açıdan bakınca Antalya'ya gidip koşmak tek şansım olarak görülüyordu.
Ocak sonuna doğru kendime de bazı kilit antrenmanların olduğu bir hızlandırılmış program hazırladım. İçinde 90 dakikanın altında bir YM ve birkaç kilit interval antrenmanının da olduğu bu dönem sonucunda işler yolunda giderse son anda kayıt olmayı değerlendirecektim. İşler planladığım gibi gitti ve yarıştan 11 gün önce kayıt yaptığımda soranlara da söylediğim gibi 3 saat altı temposu ile 30-35 km gidebileceğime inanıyordum. Maraton temposunda yeteri kadar uzun koşu yapamadığım için geri kalan mesafe için dayanıklılığıma ve zihinsel kondisyonuma güvenmem gerekiyordu.
Uçak biletlerini son anda aldığımız için kabul edilebilir fiyatlı tek uçak Cumartesi sabaha karşı 5:10'da kalkan uçaktı. Bu da gece 2'de kalkıp yola çıkmak anlamına geliyordu. Antalya'ya 6:30'da indikten sonra eşyaları kalacağımız pansiyona bırakıp dışarıda kahvaltı yaptık ve numara alımının başlangıç saati olan 10:00'da Terra City alışveriş merkezine gittik. Arkadaşlarla biraz sohbet ve hızlı bir öğlen yemeği sonrasında 1 saat kadar pansiyonda kestirme şansımız oldu.
Yarış sabahı kahvaltı dışında bir sürpriz olmadı. Bir önceki gün pansiyon sahibi normalde 8'de başlayan kahvaltının pansiyondaki koşucular için 7'de başlayacağını söylemişti ama yarış sabahı kahvaltı namına bir şey yoktu. Sorduğumuzda elimize birer torba tutuşturdu. İçinde bir sandviç arasına koyduğu birkaç parça salam ve meyve suyu vardı. Neyse ki yanımızda ufak bir çikolata ezmesi vardı ve hızlıca birkaç lokma atıştırıp başlangıç noktasında yerimizi aldık.
Yarışın başlamasına 10 dk kala yapılan bir anonsla Maraton ve Yarı Maraton başlangıç saatinin 15 dk ertelendiği bildirildi. Bunun sebebi için herhangi bir açıklama yapılmadı ama sanırım kimse güneşin altında ve ayakta beklemekten hoşlanmamıştır. Sonuçta yarış 17 dk rötarla tam 9:17'de başladı. İlk 10 km'yi Mert ve Güven ile birlikte hedeflediğimiz tempoda gittikten sonra 10.5 km noktasında Yarı Maratoncuların dönüş yaparak ayrılmasıyla parkur bir anda ıssızlaşınca Mert'le baş başa koşmaya başladık. Hatta bir ara Mert'e dönüp "Parkuru bilmiyor olsam doğru mu gidiyorum diye endişelenebilirdim" dedim.
Gerçekten de bazı bölümlerde önümüzde ve arkamızda kimseyi görmeden koşuyorduk. Antalya'da özellikle maraton mesafesinde hiçbir zaman çok büyük katılım olmamıştır ama bu yıl hem açıklanan tarihin sonradan değiştirilmesi hem de yabancı katılımcı sayısının çok az olması dolayısıyla maraton her zamankinden daha yalnız oldu.
İlk kilometrelerde Mert ve Güven ile birlikte. Fotoğraf: Barış Gider |
Hava giderek ısınıyordu ama sürekli istasyonlardan aldığım su ile kendimi serinlettiğim için önemli bir sorun teşkil etmedi. Son birkaç kilometreyi çıkartırsam geri kalan 15 km uzak ara en yalnız koştuğum maratondu. Yakalayıp geçtiğim koşucular dışında parkurda kimseyi göremedim. Sanırım bu anlarda ultramaraton tecrübesi önemli rol oynuyor çünkü kimseden bir şey beklememeyi ve kendinizle başbaşa koşmanız gerektiğini biliyorsunuz.
Yarışın sonuna 5 km kaldığında bir sakatlık olmadığı sürece istediğim sürede bitireceğimden artık şüphem yoktu. Sonuçta ikinci yarıyı 1:28:25'de koşarak toplamda 2:57:35 ile genel sıralamada 11. ve yaş grubunda 3. olarak tamamladım.
Bitirdikten sonra çantamı alıp üzerimi değiştirdikten sonra bir saat kadar bitiş noktasında gelen arkadaşları karşıladım. Budak da tam hesap ettiğimiz şekilde çok dengeli bir yarış koşarak 3:55'de bitirdi ve hedefine ulaştı.
Yarışın Strava kaydını burada bulabilirsiniz.
Son 200 metre. Fotoğraf Sevda Kündü |
Son metreler. Fotoğraf: Aydın Ön Budak Finişte |
- İstasyonların sayısı yeterli ve yerleri uygundu. Organizatör değişmesine rağmen geçen senelerdeki istasyon yerleri sanırım aynı tutulmuş. Bu da doğru bir seçim olmuş. Tam olarak sayıyı bilmemekle beraber bana Antalya'da her zaman İstanbul Maratonu'ndan daha sık istasyon varmış gibi geliyor. İstasyondaki gönüllüler de bence gayet başarılıydı. Dönüşte birkaç istasyon yolun karşı tarafında kalmasına rağmen ellerine su ve sünger alıp bizim geldiğimiz tarafa geçerek tuttular.
- Verilen madalya gayet güzel. Her sene üstündeki tarihi değiştirip aynı madalyayı veren İstanbul Maratonu'ndan sonra Antalya madalyaları daha çarpıcı oluyor
- Numara dağıtımına biz başlar başlamaz girdiğimiz için birkaç dakika içinde bitti ama daha geç gelenler için problem oldu mu bilmiyorum.
- Çanta bırakma alanı ve düzeni gayet güzel işledi. Çantalar numara sırasına göre dizildiği için yarıştan sonra daha alana yaklaşırken görevlilerden biri elinde çantamla bana doğru geliyordu.
- Yarışın 17 dk. geç başlaması en büyük olumsuzluktu. Herhangi bir açıklama yapılmadığı için sebebini bilmiyorum ama çok istisnai bir durum olmadıkça bu çaptaki bir yarışta olmaması gereken bir durumdu.
- Kayıt olanlar için değişik renklerde tişörtler verildi ama kime hangi renk geleceği tamamen şansa bırakılmış. Madem değişik renklerde yapılıyor, koşulan mesafelere göre farklı renk yapılabilirdi. Ayrıca tişörtün üstünde yarışın hangi yıl yapıldığına dair hiçbir ibare bulunmuyordu.
- Katılım geçen senelere göre azdı. Sanırım bunun en önemli iki sebebi yarış tarihinin birkaç ay kala değiştirilmesi ve yabancı katılımcıların geçen senelerden daha az olmasıydı.
- Bitirdikten sonra finiş noktasında beklerken bitirenlerin ilk sorduğu soru suyun nerede olduğuydu ama su yoktu.
NOT: Bu vesile ile yarışlarda gönüllü olarak fotoğraf çekenlere buradan teşekkür etmek istiyorum. İş sadece fotoğraf çekmekle kalmıyor. Bir de bunların ayrılması, sınıflandırılması ve yüklenmesi var. Bu işlerin ne kadar zaman alıcı olduğunu bilen biri olarak emekleri ve ayırdıkları zaman için hepsine ayrı ayrı teşekkürler.
Her koşu hikayeni nefes almadan okuyorum.Başarını tebrik ediyorum ve takip ediyorum ve de takip edeceğim.Örnek bir koşucu,Koşan kardeşlerimize seni anlatmaktan çok mutluyum.Nice sağlıklı koşulara..
YanıtlaSilYaşar abi çok teşekkürler. Aynı duyguları ben de taşıyorum. Daha nice koşularda görüşmek üzere.
SilTebrik ederim Aykut Bey iyi bir yarış çıkarmışsınız, yarış raporunuzuda okumak çok zekliydi. Bir oryantiringci olarak bende ilk maratonumu koştum hedeflediğim sürede bitiremesemde sonuçta bitirmiştim :) . Bu arada runatolia birincisinin oryantiringci olmasına sevindim :)) .
YanıtlaSilTebrikler. İlk maratonda süreye takılmamak gerekir, ilk maraton özeldir ve hatırlanır. Her koşudan bir şeyler öğrenerek ilerlemek en güzeli. Maratonda da tecrübe çok önemli.
SilHem yol hem de arazi koşularında çok başarılı oryangtiringçi arkadaşlarım var. Ercan Arslan'ın da potansiyeli çok büyük.