Önemli bölümü 3000m üzerinde irtifada koşulan, 3700 ve 3500m'lik iki zirveden geçen 46km ve +3000m kazanımlı Raidlight Aladağlar Sky Trail'den dönüş yolunda Yücel böyle demişti. Tabii hikayeden kastı yarışın 25.km'sinde geçirdiğim kaza idi.
Ona sonra geleceğiz...
Kayseri - Niğde - Adana arasındaki Aladağlar bölgesi Demirkazık, Kaldı, Emler ve Kızılkaya gibi 3700m üzerinde birçok zirvesi ve kendine has kaya yapısı ile dağcı ve kaya tırmanışçılarını uzun yıllardır kendine çeken ve 1995'te Milli Park ilan edilmiş bir bölge. Bölgeye daha önce gitmemiş biri olarak burada düzenlenecek bir yarışa katılmak, ortamı keşfetmek için iyi bir fırsat olacaktı. Her ne kadar Eylül sonunda bir kez daha Spartathlon'a katılacak olsam da son 2.5 aydır asfaltta yüksek hacimli antrenman yapmaktan fiziksel ve zihinsel olarak yorulmuştum ve bir hafta dağlara kaçmanın bu stresi azaltmak için iyi olabileceğini düşünmüştüm. Tabii burada sakatlanmamak kaydıyla...
Yarış sonu düşüncem bu bölgenin dağcılar ve tırmanışçılar kadar koşucular için de mutlaka görülmesi gereken bir bölge olduğu yönünde. Ben kaya yapısını ve manzaraları görür görmez Dolomit'lere çok benzettim. Ki Dolomit'lerde en yüksek zirve 3343m ile Marmolada iken burada 3700m ve üzerinde çok sayıda zirve bulunuyor.
Startta Aytuğ ile |
Neyseki bu sorgulamaya önceden hazırlıklıydım ve sesleri susturmak çok zor olmadı. Biraz durup geri döndüm, birkaç fotoğraf çektim (normalde yarışlarda fotoğraf çekmem ama bu yarış beni bu konuda zorladı) ve geldiğimiz harika yerlere baktım. Zirveden sonra koşulabilecek bölüme geldiğimizde işlerin yoluna gireceğini kendime hatırlattım. Öyle de oldu. Zirvede gönüllü ekibinin çoşkulu karşılaması sonrasında biraz bacakları açmak için çarşaktan aşağıya hızlandım. Birkaç yerde işaretlerden emin olmak için duraklasam da bir süre hızlı hareket edebilmek iyi geldi. (Yarışın genelinde işaretlemede sorun yaşamadım). Yine de zirvede 50 metre kadar önümde olan Emre (Ayar) birçok oryantringçi gibi inişi çok hızlı yaparak kısa süre içinde gözden kayboldu. (yarışta Emler - Direktaş arasını en hızlı koşanın o olduğunu sonradan öğrenecektim).
Yarıştan iki gün önce Emler'e çıkıp indiğim için oraya kadar olan yolu biliyordum ama geri kalan rotayı yarşta ilk defa görecektim. 17.6km'deki Direktaş istasyonu tahminimden daha çabuk geldi. Burada masadaki kek ile kola gözüme güzel gözükünce biraz enerji alarak yola devam ettim. İlk defa geçtiğim yerlerdeki manzaraların da etkisiyle yarışın başındaki isteksizlik geçmiş kendimi iyi hissetmeye başlamıştım. 2-3km daha ilerledikten sonra yarışın ikinci büyük tuırmanışı olan MTA zirvesinin altına geldim. Burada yaklaşık 1.5 km içerisinde 3100m irtifadan 3500m'ye tırmanıyorsunuz. Zaman zaman oldukça dikleşen ve çarşak zemine sahip olan bu bölümde de iyi hissediyordum ve zirveye kadar birkaç kişiyi geride bıraktım. Hızlandığımı sanmıyorum, sanırım hızlı başlayanlar yavaşlamaya başlamıştı.
MTA'dan inişin teknik ve yer yer tehlikeli olduğu hem organizasyon hem de daha önce koşanlar tarafından söylenmişti. Ancak hem yarış öncesi bilgilendirmeler hem de yarış sırasında kritik noktalardaki gönüllüler ile olabilecek her türlü önlem alınmıştı. İnişe başlarken hemen önümde olan Emre burayı da çok hızlı inerek gözden kayboldu. Bu bölümde bence yarışın en muhteşem manzaralarından bazıları olduğunu da söylemem gerek. Kısa bir süre durup etrafa bakmadan edemedim. Buraya yarış dışı bir zamanda gelip az bulutlu bir günde manzarayı doya doya izlemek gerektiğini kendime hatırlattım.
Fotoğraf Emin Yavuz |
Bir süre sonra şokun etkisinin azalmasıyla vücuduma his gelmeye başladı. Sakin kalmayı kendime hatırlatarak sağ koldan başlayarak sırayla hepsini denedim ve başarılı olduktan sonra yavaşça sırtüstü döndüm. Yüzümün sol tarafında bir acı vardı, elimi attığımda kan geldi. 4 yıldır ultralarda yanımda taşıdığım bir elastik bandaj var, her yarış çantasını hazırlarken "acaba bu yarışta mı kullanacağım?" diye düşünürüm. Sanırım senin sıran sonunda geldi diye düşündüğümü hatırlıyorum (henüz gelmemiş).
Otururken sol dizimin de kanadığını gördüm ama çok önemli gözükmedi. Yüzümün ne durumda olduğunu sormak için arkadan birisinin gelmesini beklemeyi düşündüm ama ufukta kimse görünmüyordu. Biraz düşününce yarış sonuna kadar görmemek ve bilmemenin daha iyi olacağına karar verdim. Ayağa kalkıp kopan numaramı ve batonlarımı aldım ve yavaşça yürüme denemesi yaptım. Yürümemi engelleyecek bir durum yoktu. Ambit'teki mesafeye göre Maden Yayla istasyonu 1.5km kadar uzakta olmalıydı, oraya kadar yürümeye karar verdim. Yürüdükçe dizimdeki ağrı azaldı ama göğüs kafesimde başka bir keskin ağrı ortaya çıktı.
İstasyona 50m kala Emre'nin ayrılmak üzere olduğunu gördüm. Yüzümü gören gönüllüler olağan şekilde endişelendiler. Kötü bir şeyler olduğunu ilk o tepkiden anladım. İyi olduğumu söyleyip hem görevlileri rahatlatmak hem de durumu pozitife çevirmek için beraber fotoğraf çektirmeyi teklif ettim. (Aramızda kalsın, yarışa devam etmeme izin vermemek gibi bir durum olabileceğinden de endişeliydim). Sonuçta bu bilinçli bir karardı, hem onlar işlerini daha rahat yaptılar, hem de ben negatif düşüncelerden uzaklaştım. Saate göre 9.5-10 dakikalık hızlı bir çalışma ile kanı durdurdular, yüzümü temizlediler, batikon sürdüler ve bantladılar. Biraz peynir yiyip kola içtikten sonra artık geri kalan 20km'yi koşmaya hazırdım. Bu süre zarfında hâlâ arkadan birisinin gelmemiş olması açıkçası beni şaşırtmıştı.
Maden Yayla İstasyon ekibiyle tedaviden önce. Foto: ? |
40- Yaş Kürsüsünde Soner ve Ashkan ile. Foto: Aytuğ |
Yarıştan önceki konuşmalarımızda bu yarışın koşucular kadar organizasyon için de oldukça zor olacağını konuşmuştuk. Arazi zordu, koşanların her zamankinden daha fazla sorun yaşama ihtimalleri vardı ve onlara ulaşıp yardım etmek için diğer birçok yarıştan daha fazla organize olmak gerekliydi. Argeus ekibi ile Sertan ve Serkan Girgin önderliğindeki ekip sert bir arazide aynı Kapadokya Ultra Trail'da olduğu gibi çok başarılı bir organizasyona imza attılar. Her zaman "gönüllüler olmadan yarış olmaz" diyen biri olarak bu faktörün bu yarışta çok daha önemli olduğunu söylemem gerek. Çoğunluğu 3000m ve üzerindeki istasyonlarda bölgeyi iyi bilen deneyimli isimlerin bulunması çok kritikti. Bir gece önceden görev yerlerine giderek kamp yapan, yarışta kritik noktalarda ve istasyonlarda koşuculara son derece profesyonelce yardımcı olan ORDOS ve DKSK ekipleri olmadan bu yarışı düşünmek zor. Hepsine teşekkür ederken Maden Yayla istasyonunda beni tedavi eden arkadaşlara ise ayrıca kişisel bir teşekkür.
Geceden gelip 3000m'de kamp yapan gönüllüler. Fotoğraf: Arzu Duman |
Mert'in yarış raporunda Deniz ile birlikte çıkardıkları, yarışı ilk 11 sırada bitirenlerin ara zaman tablosu var. Buna baktığımda kişisel olarak beni şaşırtan sonuç son iki etap olan Karagöl - Pınarbaşı ve Pınarbaşı - Finiş ara noktalarında en hızlı zamanı yapan kişi olduğumu görmem oldu. Yarışta o kadar hızlı gittiğimi fark etmemiştim. Sanırım bunda etkili olan faktörler yarışın ilk yarısını yavaş koşmam, birkaç aydır yaptığım dayanıklılık bazlı antrenmanlar ve düşme sonucu adrenalinin etkisi ile hızlanarak bunu yarış sonuna kadar devam ettirebilmem oldu. Eylül sonundaki ~35 saatlik bir asfalt yarışı ile pek bir ortak yanı olmayan bu yarıştan alabileceğim pozitif faktörlerden biri bu.
Dağ koşularından hoşlanıyorsanız ve bölgeyi keşfetmek istiyorsanız Raidlight Aladağlar Sky Trail'i gelecek sene için yarış takviminize mutlaka eklemenizi tavsiye ederim. Yürüyün, koşun, arada birkaç saniye durup manzaraların keyfini çıkarın, hatta pek tavsiye etmesem de gerekiyorsa yüzünüzün üzerine düşün ama hareket etmeye devam edin. Sonuçta kendinizi bile şaşırtabilirsiniz.
Tüm sonuçlar için tıklayın
Abi cok guzel yazilmis bir rapor, bir terslik olmazsa seneye burada gorusuruz.
YanıtlaSil