23 Aralık 2013 Pazartesi

İki Deniz Arası Keşif Koşusu

14 Aralık 2013 günü Karadeniz kıyısındaki Linyit ocaklarından başlayıp Marmara kıyısındaki Menekşe Plajı'nda biten yaklaşık 63km'lik bir koşu gerçekleştirdik. Berk Tüfekçi, Caner Odabaşoğlu ve Mark Minasyan'la birlikte rotayı koşan 4 kişilik ekibin parçası idim. Rotayı baştan sona motorla kateden And Tüfekçi de en az bizim kadar yorucu ve kritik bir görev üstlenerek bizlere destek oldu.

Bu koşu projesini daha ilk duyduğumda oldukça ilgimi çekmiş ve heyecanlandırmıştı. Karadeniz kıyısından Marmara'ya ulaşan bir rota olmasının yanısıra yaşadığımız bu dev metropolün pek de fazla bilmediğimiz ve görmediğimiz yönlerine şahit olmayı vaat ediyordu.


Kuzeyden güneye İki Deniz Arası rotası.


Tam olarak böyle de oldu. Bir taraftan İstanbul'un bu kadar içinde hâlâ tam olarak talan edilememiş bakir arazilerin olduğunu görürken bir taraftan da doğal ve tarihi güzelliklerin rant uğruna nasıl pervasızca katledildiğine şahit olduk. Zaten "İki Deniz Arası" projesinin dikkat çekmeye çalıştığı konu da bu. Aşağıda önce rota hakkında genel bir bilgi verdikten sonra çeşitli maddeler ile ilerde rotayı koşmayı (veya yürümeyi) düşünenler için görüşlerimi belirteceğim.

İki Deniz Arası 

İki Deniz Arası projesi fotoğraf sanatçısı Serkan Taycan tarafından ortaya çıkarılan ve 13. İstanbul Bienali tarafından desteklenen bir rota. İstanbul'un batısında, Karadeniz kıyısındaki Yeniköy'den başlayıp şehrin içine, oradan da Marmara Denizi kıyısına doğru yol alıyor.

Biz sabah çıkıp akşam bitirdik ama toplam uzunluğu 60-65km olan bu rota aslında 4 günlük bir yürüyüş rotası olarak düşünülmüş. Rota üzerinde neler mi var? Linyit Ocakları, 3. Havaalanı arazisi, 3.köprü yolu, hafriyat atık alanları, içme suyu havzaları, baraj gölleri, kullanılmayan demiryolları, köyler, İstanbul'un en eski yerleşim yeri olan Yarımburgaz Mağarası ve daha fazlası.

Yaptığımız plana göre Karadeniz sahiline özel bir minibüs ile gidecek, daha sonra rota üzerinde bu araç ile birkaç defa buluştuktan sonra minibüsün Marmara sahilinden bizi alacağı Menekşe plajına ulaşarak koşuyu tamamlayacaktık. Böylece 4'ü koşucu, birisi de motorize destek ekibi olmak üzere 5 kişilik ekip olarak sabah 8:15'de Karadeniz sahilinden hareket ettik.

Başlamadan 3dk önce. Karadeniz kıyısındaki başlangıç noktamız.





Başlamadan 30sn önce. Berk-Mark-Aykut-Caner
İlk saatlerde kapalı olan hava ilerleyen saatlerde güneşin yüzünü göstermeye başlaması ile bu mevsim için oldukça iyi şartlara geldi. Ancak hafta içinde yağan yoğun karın etkisi ve son birkaç gün içindeki yağmurlar sebebiyle zemin son derece ağırlaşmıştı ve hızımız düştü. Bu bir keşif koşusu olduğu için yavaşlamak problem olmadı ve dahası ilginç fotoğraf ve videoların ortaya çıkmasını sağladı. 

İlk 10km içinde artık çalışmayan Linyit ocaklarından, göl haline gelmiş maden çukurlarından, tarlalardan ve sazlıklardan geçerek Durusu köyüne ulaştık. Minibüsün bizi bekleyeceği ilk durak burası olacaktı ama herhangi bir ihtiyacımız olmadığı için ara vermeden yola devam ettik. Köyden çıktıktan sonra iki tarafı tarlalardan oluşan stabilize bir yoldan birkaç kilometre devam ettikten sonra Baklalı köyü'ne ulaştık. Yaklaşık 15.km'ye denk gelen bu köy, yürüyüş rotasında ilk günün son noktası.

Rotanın ilk bölümleri

İlk bölümlerde yapışkan çamur ve engebeli zemin.
Rota buradan sonra ayçiçeği tarlalarından geçerek dereyi takip etmeye başlıyor. Bu bölümde herhangi bir patika veya yol yok, dereyi takip ederek huzur verici bir arazide ilerliyorsunuz. Burada özellikle bu mevsimde derenin ters tarafında kalırsanız geçiş yeri bulmak için ya geri dönmeniz ya da bileklere kadar dereye girerek karşıya geçmeniz gerekebilir. Biz daha yolumuz uzun olduğu için vakit kaybetmemek adına ikinci yolu tercih ettik.

Yol üzerindeki Dursunköy'de bizi bekleyen minibüsle buluşup bir pit stop yaptıktan sonra Sazlıdere baraj gölünü sağ tarafımıza alacak şekilde ilerledik. Böylece yaklaşık 30.km noktasında bulunan Sazlıbosna köyüne ulaştık. Burası yürüyüş rotasında ikinci günün bitiş noktası.


Panoramik Fotoğraf: And Tüfekçi

Panoramik Fotoğraf: And Tüfekçi

Köyden çıktıktan sonra önce taş ocaklarından geçtik, ardından dere yatağını takip ederek rotanın en yüksek noktası olan Kocabayır tepesine tırmandık. Eğer hava şartları uygunsa buradan neredeyse Karadeniz'den Marmara'ya kadar çok büyük bir alanı görmek mümkün. Biraz manzaranın keyfini çıkardıktan sonra yine Sazlıdere Barajı'na paralel devam ederek tarlalardan geçtik ve Yarımburgaz Mağarası'nı geçtikten sonra bizi bekleyen minibüsle ikinci ve son kez buluştuk. Yürüyüş rotası için 3. günün bitişini ifade eden bu nokta yaklaşık 49-50km civarında.

Bu noktadan sonra artık araziden çıkıp şehrin içine giriyorsunuz. Önce artık kullanılmayan demiryolunun rayları üzerinde 1-2km koştuktan sonra, Halkalı Tren İstasyonu ve Halkalı Gümrüğü'nü sağımıza alacak şekilde devam ettik. Daha sonra Küçükçekmece Gölü'nü takip ederek son bölümün bir kısmını sahil yolundaki tartan pistte koştuk. Havanın kararmasıyla yoğunlaşan akşam trafiği arasında kısa bir süre yollardan devam ettikten sonra Marmara sahilindeki Menekşe Plajı'na ulaşarak rotayı tamamladık.

Bir süre kullanılmayan demiryolunda rayların üzerinden koştuk.

Rotayı koşmayı veya yürümeyi düşünenler için birkaç madde altında görüşlerim şu şekilde:

Rota Takip, Harita ve GPS kullanımı

Hazırlık döneminde Serkan'dan rotanın GPS verisini edinmiştik. Yön bulma konusunda yardımcı olacağı düşüncesiyle bu rotayı kol saatlerimize yükledik. Kullandığımız GPS verisi sanırım rotanın ilk çıkarıldığı zamanlardan kalan bir veriydi. Anladığımız kadarıyla rota çıkarıldıktan sonra bazı araziler üçüncü köprü ve havaalanı başta olmak üzere çeşitli sebeplerden değişime uğramış. Birçok yerde çit çekilerek geçişler kapatılmıştı. Birkaç kere çitin ters tarafında kalınca karşı tarafa geçmek için geçiş yeri arayıp bulduk. 

Sonuçta her ne kadar yanımızda Caner gibi deneyimli bir oryantringci olsa da GPS verisi işimizi oldukça kolaylaştırdı, zaman kazandırdı ve orjinal rotayı takip etmemizi sağladı. Eğer imkânınız varsa rotayı saatinize veya el GPS'inize yüklemenizi öneririm. Tabii sadece buna güvenerek yola çıkmayın, mutlaka bir haritanız da olsun. Ben rotayı Garmin 305 ve 310XT’ye, Berk ve Mark da 910XT’lere yükleyip sorunsuz takip edebildik. Rotayı yüklemek isterseniz bu linki kullanabilirsiniz.  

Kocabayır tepesine çıkarken.
Belli bir yol ve patikanın olmadığı yerler.
Zemin yapısı

Rotanın ilk 50km’sinde sanırım asfalt oranı en fazla 5-10% kadar, Stabilize yol da çok fazla değil. Geri kalan bölüm toprak yollar (mevsim itibariyle yapışkan çamur) ve belli bir patika olmayan arazi ve tarlalardan geçiyor. Şunu da belirtmek gerekir ki birçok yerde rota hemen yan taraftaki asfalta parallel gidiyor ama biz orjinal rotayı takip etmek adına araziden koştuk. 50.km'den sonra 10dk kadar kullanılmayan tren yolu üzerinde gittikten sonra geri kalan yol 2-3km'lik tartan pist dışında asfalttan oluşuyor.

Zemin biraz çamurluydu.

İşaretleme

Rotada kabaca bir işaretleme var. Bu işaretleme taşlar, direkler ve yer yer zemin üzerinde boya şeklinde. Bazı bölümlerde işaretleme oldukça sık olsa da bazı yerlerde işaretlerin tamamen ortadan kaybolduğunu gözlemledik. Bunun çeşitli sebepleri olabilir. 

Şunu da söylemek gerekir ki, işaretleme yürüyüşçüleri temel alarak yapıldığı için koşanların zaman zaman dikkatinden kaçması da olası. Özellikle bu tip ağır zeminlerde koşarken kafanızı fazla yerden kaldıramadığınız için işaretler çok sık değilse, silinmişse veya birileri tarafından tahrip edilmişse kaçırmak işten değil. 

Rotayı ilk defa koşacakların işaretlere güvenip yola çıkmalarını önermem. Şu anki haliyle ilk defa koşan birinin sadece işaretleri takip ederek tüm rotayı bitirmesi bence mümkün değil.  


İkmal Noktaları ve Gerekli Malzemeler

Bu rota için yanınızda çok fazla yiyecek içeçek taşımanıza gerek olmayabilir. Kuzey – güney istikameti için konuşursam ilk 50km içinde her 8-9km civarında bir köyden veya yerleşim bölgesinden geçiyorsunuz, yollardaki bakkal ve marketlerden ihtiyacınızı rahatlıkla karşılayabilirsiniz. Ayrıca yol üstünde birkaç tane çeşmeye de rastladık. Biz iki defa minibüs ile buluştuk ve bunun avantajları oldu ama doğrusunu söylemek gerekirse buluşmadan da bitirebilirsiniz. Yol üzerinde yeterince ikmal noktası var.

Tabii yine de araziye çıktığınızı unutmadan her zaman olabilecek en kötü şartları düşünerek hareket etmenizde fayda var. Özellikle de çok sıcak/soğuk havalarda ve rotayı ilk kez koşarken.

Dursunkoy'de minibüsle buluşup pit stop yaparken.
Köpekler

Evet, bu sanırım ayrı bir başlık halinde ele alınması gereken bir konu. İlk 50km’de çok fazla köpekle karşılaştık. Bunların bazıları müstakil evlerdeki köpeklerdi ki bunlar havlama dışında büyük sorun çıkarmadılar. Sokak köpeği olarak tabir ettiğimiz köpeklerden agresif olan bazıları yakın temasa girmeye çalışsa da son hareketi yapmadılar. Bunlar için en iyi yöntem biraz yavaşlayıp kontrollü şekilde devam etmek. Eğer çok yakına girmeye çalışıp saldıracağını düşündüğünüz biri çıkarsa yerden taş alıyormuş hareketi ve yüksek sesle emir komutları vermek genelde etkili yöntemler.

Bir de çeşitli yerlerde koyun sürülerini koruyan çoban köpekleri ile karşılaştık ki bunlar için değişik bir strateji uygulamak gerekiyor. Bunlar sokak köpekleri gibi ısırmış olmak için ısıracak veya havlamış olmak için havlayacak köpekler değiller. Görevleri korudukları sürüye kimseyi yaklaştırmamak ve bu görevi kusursuz şekilde uygulamak için programlanmışlar. Bunlar için bence en iyi yöntem sürüyle bir ilginizin olmadığını belli edecek şekilde sürüden uzaklaşmanız ve en çabuk şekilde sürünün çobanı ile selamlaşıp köpekleri geri çekmesi için komut vermesini  beklemeniz. Yanınızda kopek kovucu varsa (bizde yoktu) pilin bitmemiş olması ve köpeğin sağır olmaması için dua etmek de bir başka alternatif.

Bir çoban köpeği sürüye zarar verip vermeyeceğimizi kestirmeye çalışırken.
Rota İstikameti

Biz rotayı kuzeyden güneye doğru koştuk. Peki güneyden kuzeye koşulmaz mı? Tabii ki koşulur. İkisinin de avantaj ve dezavantajları var. Kuzeyden güneye gitmenin avantajı hem zemin hem de rota takibi olarak göreceli olarak daha zor olan bölümleri henüz fiziksel ve zihinsel yorgunluk çökmemişken geçecek olmanız. Güneydeki son 10km şehir içinde geçtiği için hem zemin rahat hem de yol kaybetme riski az. 

Öte yandan diğer istikamette gitmenin avantajı, eğer erken başlanırsa, henüz trafik yoğunlaşmadan şehir içi bölümü bitirmek olabilir. Fakat özellikle bu mevsimdeki gibi zeminin çok ağır olduğu dönemlerde kuzey bölümünü sona bırakmak her açıdan yorucu olur. Şahsi fikrim özellikle rotayı ilk kez koşmayı düşünenlerin Kuzey – Güney istikametinde gitmelerinin daha mantıklı olacağı yönünde.
 
Dere kenarında koştuğumuz bölümler. 20-25k arası. Panoramik Foto: And Tüfekçi
 Zorluk Derecesi

Rotanın zorluk derecesini ve muhtemel bitirme zamanını mevsime gore değerlendirmek gerek. Eğim profili açısından bakınca oldukça kolay bir rota olduğunu söylemek gerek. Tüm rotada 700m'ye yakın yükseklik kazanımı var. Biri başta biri ortada olmak üzere iki tırmanış dışında bir yerde de dik bir yamaçtan aşağıya belli belirsiz bir patikadan kısa bir iniş var. Bunun dışında zorlayacak pek bir yer yok.   

Mevsime gore farklılık gösterecek faktör ise zemin şartları. Bu koşuda hafta içi yağan yoğun karın üstüne yağmur yağmasıyla zemin balçık kıvamına getirmişti. Toprağın yapısı sonucu oluşan çamurun ayakkabı altında toplanan cinsten olması da eklenince bu şartlarda oldukça yavaşlamak kaçınılmaz. Ancak bunun bu rota için olabilecek en ağır zemin şartları olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Kuru zeminde belki biraz ilk yarıdaki tarla geçişleri dışında problem yaratacak bir bölüm olmayacaktır.

63km'de yaklaşık 650-700m tırmanış var.
Evet, sanırım genel hatlarıyla aklıma gelenler bunlar. İstanbul’un bu kadar yakınında bulunan ama birçoğumuzun farkında olmadığı, her yönden çok büyük kontrastlar içeren bu rotayı çıkaran ve koşmamıza vesile olan Serkan Taycan'a teşekkürler. Ön hazırlık aşamasından koşu sonuna kadar son derece uyumlu şekilde hareket ettiğimiz Berk, Caner ve Mark ile birlikte hemen her şey planladığımız gibi gitti ve büyük sürprizlerle karşılaşmadan keyifli şekilde günü tamamlayabildik.

Bu koşunun bana göre yıldızı ise motorize destek ekibi And Tüfekçi oldu. Sadece parkurda yaklaşık 150km yaparak ilk andan son ana kadar bizle birlikte oldu. Kimi zaman önden gidip rotayı teyit etti, kimi zaman çoban köpeklerini üstüne çekerek bizi rahatlattı ve minibüsü ikmal noktalarında karşılayıp beklemesi gereken yerleri gösterdi. Tüm bunları yaparken parkurdan çok güzel fotoğraf ve videolar da çekti. Bence hepsinden önemlisi ise birimiz bir problem yaşasak And’ın birkaç dakika içinde motoruyla yanımızda olacağını biliyorduk ki bu güven duygusu biz koşanlar için en önemli noktaydı. 

İstanbul'dan uzaklaşmadan bu büyük şehrin pek görmediğiniz taraflarını görmek istiyorsanız İki Deniz Arası koşmak veya yürümek için gerçekten çok iyi bir seçim. Daha fazla bilgi için projenin facebook sayfasını takip edebilirsiniz.

Koşuda çektiğimiz görüntülerden oluşturduğum videoyu aşağıda izleyip rota hakkında daha fazla fikir sahibi olabilirsiniz. 



10 saat sonra Marmara sahilinde. Aykut - Berk - Caner - Mark - And

3 yorum:

  1. Tebrikler:) Hem belgelemek adına hem de etkinlik olarak çok güzel olmuş. Bakalım birkaç yıl sonra nasıl görünecek bu yerler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tesekkürler Dinçer, videoyu da sayfanın altına ekledim. Bakalım ne hale gelecek hep beraber göreceğiz.

      Sil
  2. Tebrikler, harika bir deneyim olmuş. Okuması da çok keyifliydi.

    YanıtlaSil