Birkaç hafta önce koşmaya yeni başlayan bir arkadaşımla sahbet ediyordum.
Doğal olarak o da koşmaya yeni başlayan birçok kişi gibi kendini geliştirmek, daha
hızlı, daha uzun ve daha rahat koşmak istiyordu. Bunu da mümkün olabildiğince
çabuk yapmak istiyordu. Hangi antrenman programını
kullanmalı, ne yemeli, ne içmeli, kısacası neyi nasıl yapmalıydı? Bana göre ona
tavsiye edebileceğim en önemli şey ne idi?
İnsan doğası gereği çalıştığımız
işten yaptığımız spora ve günlük hayatta karşılaştığımız sorunlara karşı her
zaman “sihirli bir iksir” bulmaya çalışıyoruz. Bir haftada 5 kilo verdiren
diyetler, günde 2 dakika ayırarak çelik gibi karın kaslarına sahip olabileceğiniz programlar gibi safsataların
bu kadar popüler olmasının nedeni başka bir şey olamaz.
İş koşmaya gelince, birçok koşucu bu sihirli iksiri kendinden
daha iyi koşucuların yaptıklarına bakarak bulmaya çalışır. Ne de olsa onlar
başarılı olduklarına göre yaptıkları şey doğru olmalıdır. Ancak biraz derine inince hemen herkesin
birbirinden çok farklı şeyler yaptığını görmeye başlar. Kimi vejeteryandır,
kimi minimalist, kimi yüksek irtifada antrenman yapar, kimi haftada 7 gün
koşar, kimi hız çalışmasına kimi dayanıklılığa önem verir, kimi koşuyu başka sporlarla destekler, kimi sadece koşar.
İlk bakışta başarılı koşucuların hepsinin ortak yaptığı çok fazla
şey yok gibi görünür. Ama aslında o programların
ve seçimlerin söylemediği şey başarıların arkasında günler, aylar ve yıllarca aralıksız devam eden
antrenmanların olmasıdır. Alanında başarılı olan hemen her kişiye bakarsanız
çoğu zaman tek ortak nokta sürekliliktir.
Evet, gelişim için bilinçli antrenmandan doğru beslenmeye kadar
çok sayıda faktörün biraraya gelmesi gerektiği bir gerçek ama bana olmazsa
olmaz tek şey ne diye sorarsanız o sihirli iksirin süreklilik olduğunu söylerim.
Çoğumuz bunu duymak istemeyiz ama birçok şeyde olduğu gibi koşuda da büyük
gelişimler göstermek için uzun zamana yayılan ve süreklilik gösteren antrenmanlar
yapmak şart. Bu her zaman eğlenceli ve heyecan verici bir iş değil. Kimi zaman yapmış olmak için yaptığımız, faydasını sorguladığımız, bugün yapmasam ne olur diye düşündüğümüz bir iş. Ama şu da bir gerçek ki bu işte kestirmelerin
ve mucize çözümlerin yeri yok. Tam aksine, saat sabah 5’te çaldığında, yataktan
kalkmak için ciddi bir disiplin, özveri ve kararlılık gerekiyor. Ve bu birkaç
günle sınırlı olmayan, hemen her gün tekrarlanması gereken bir mücadele.
Öte yandan süreklilik demek her gün koşabildiğimiz kadar
koşmak, kendimizi paralamak demek değil. Piyano çalmak veya bir yabancı dil öğrenmek gibi başka aktivitelerde olabildiğince çok çalışmak faydalı olabilir ama koşu gibi yıpratıcı bir aktivitede herkesin vücudunun sakatlanmadan, hastalanmadan ve motivasyon kaybı yaşamadan kaldırabileceği bir limit var. Bunu belirlemek ve sürekliliği sağlayarak bu limiti yavaş yavaş yukarı çekmek gerekli.
Ayrıca bu sürekliliği kısa ve uzun dönem süreklilik olarak ikiye ayırmak gerekir. Uzun dönem sürekliliğinin kısa dönem sürekliliğinden çok daha önemli olduğuna inanıyorum. Örneğin 2-3 hafta ortalama 60km koştuktan sonra sakatlık, hastalık veya motivasyon kaybı gibi çeşitli sebeplerden dolayı sonraki birkaç hafta 10-20km koşmak yerine, 2 ay boyunca sürekli şekilde 40km ortalama tutturmak çok daha faydalı. Bu yüzden birkaç gün dinlenmeyle geçecek bir problemin üzerine gidip kısa dönem sürekliliğine odaklanmak aslında çoğu zaman uzun dönem sürekliliğini sekteye uğratan ve kazandığımız şeylerin önemli bir kısmını kaybetmemize yol açan bir durum.
Ayrıca bu sürekliliği kısa ve uzun dönem süreklilik olarak ikiye ayırmak gerekir. Uzun dönem sürekliliğinin kısa dönem sürekliliğinden çok daha önemli olduğuna inanıyorum. Örneğin 2-3 hafta ortalama 60km koştuktan sonra sakatlık, hastalık veya motivasyon kaybı gibi çeşitli sebeplerden dolayı sonraki birkaç hafta 10-20km koşmak yerine, 2 ay boyunca sürekli şekilde 40km ortalama tutturmak çok daha faydalı. Bu yüzden birkaç gün dinlenmeyle geçecek bir problemin üzerine gidip kısa dönem sürekliliğine odaklanmak aslında çoğu zaman uzun dönem sürekliliğini sekteye uğratan ve kazandığımız şeylerin önemli bir kısmını kaybetmemize yol açan bir durum.
Bu sebepten dolayı bence yeni başlayan veya uzun zamandır koşan ama çeşitli
sebeplerden süreklilik sağlayamayan bir koşucunun kendine bir yarış için hedef
süre koymak yerine, 6 ay ya da 12 ay boyunca sürekli ve istikrarlı şekilde
koşma hedefi koyması daha faydalı olabilir. Eğer bu sürekliliği sağlamayı başarırsa izlediği
yol ve yöntemden bağımsız olarak dereceleri kendiliğinden gelişecektir.
1980'lerde maratonlarda ve uzun mesafelerde birçok rekor kıran Toshihiko Seko’nun da antrenörlüğünü yapan Japon koç Kiyoshi
Nakamura’nın söylediği ve antrenmanları yağmur damlalarının bir kayayı çok yavaş şekilde oymasına benzeten söz sürekliliğin önemini özetliyor:
"Yağmur damlaları bazı günler sert düşer, bazı günler sadece düşer, bazı günler ise hiç düşmez. Ama son tahlilde, bu işlem aceleye getirilemez ve ortaya çıkan nihai ürünü takdir etmek için işlerin doğal akışında ilerlemesini sabırla beklememiz gerekir. Damlalar şiddet uygulayarak değil, sadece düşerek kayayı deler."
Okumak, araştırmak, sorgulamak, iyi bilenlerden
tavsiyeler almak ve tüm bu bilgiler ışığında kendi yolumuzu çizmek
kuşkusuz çok önemli ama dürüstçe fikrimi sorarsanız gelişmek istiyorsak yapmamız gereken en önemli şey mucize çözümler peşinde koşmak yerine günden güne, aydan aya, yıldan yıla damlaların düşmeye devam etmesini sağlamak.
elinize sağlık. kimin söylediğini hatırlamıyorum ama sözün orjinali "taşı eriten suyun gücü değil damlaların devamlılığıdır."
YanıtlaSilEline sağlık Aykut
YanıtlaSiltam da antremanlarda sürekliliği sağlayamamam üzerine düşünürken karşıma çıkıp okuduğum harika bir yazı. Elinize sağlık
YanıtlaSil