28 Haziran Cuma akşamüsü
18:00 sularında birlikte kaldığımız Caner Odabaşoğlu yarışın 85Km’ye indiği ve ertesi sabah 8’e ertelendiği haberini verdiğinde Cortina’daki otel odamızda gece
23:00’de başlayacağı açıklanan 118Km’lik
Lavaredo Ultra Trail için son hazırlıkları yapmaktaydım.
Aslında son
birkaç gündür orjinal rotanın geçtiği bazı yüksek bölgelerde yoğun kar yağışı
olduğu yönünde haberler geliyor ve organizatörler sosyal medyada belli
bölgelerde 30cm yüksekliğinde kar olduğunu gösteren fotoğraflar yayınlıyorlardı.
Ama geçen sene yarışı koşanlardan aldığım bilgiler ve yarış hakkında okuduğum
yazıların hepsi geçen yılki yarışın gün içinde 35 dereceye varan sıcaklıklarda
koşulduğunu anlattığı için ciddi bir durumun yaşanacağını açıkçası hiç beklemiyordum. Hatta yarış öncesindeki bu yazımda geçen sene yarışı koşanların verdiği bilgiye dayanarak hava sıcaklığının sorun olabileceğini belirtmiştim!
Aslında bu sıradşı hava durumunun herkes için büyük sürpriz olduğunu daha sonra öğrendim çünkü haberi aldıktan yarım
saat sonra düzenlenen teknik toplantıda, koşucuların güvenliği sebebiyle yarışı ertelemek ve parkuru kısaltmak zorunda kaldıklarını üzüntüyle açıklayan organizatör
Simone, 40 yıldır bu bölgede yaşadığını ve ilk defa bu mevsimde böyle bir
durumla karşılaştığını söyledi. Arama kurtarma görevlileri ile yapılan
görüşmelerde yaklaşık 800 koşucunun bu şartlarda geceyarısı dağlara çıkmasındaki
riskler fazla büyük görülmüş ve mecburen bu karar alınmıştı. Tepelerdeki karın
erimesi günler süreceği için bir önemi olmasa da bu açıklamanın yapıldığı
dakikalarda havanın açıp güneşin çıkması da çok ironik bir görüntü
oluşturuyordu.
Orjinal parkurun geçtiği bölgelerden birinin yarıştan önceki günkü durumu.. |
Yarış öncesi teknik topantıda yeni parkur hakkında bilgi verilirken. |
Yenilenen parkurun eğim grafiği |
Teknik toplantı
sonrasında, yemekhaneye dönüştürülen spor salonundaki makarna partisinde yarışa
katılan 6 Türk olarak akşam yemeğimizi yiyip biraz sohbet ettikten sonra son
çanta hazırlıklarını yapıp sabahın ilk ışıkları ile kalkmak üzere odalara
çekildik. Sabah kalktığımızda günlük güneşlik bir havaya uyandık. Hızlı bir kahvaltı
sonrası 7:35 gibi Caner’le birlikte başlangıç noktasında bulunan yaklaşık 750
kişinin arasında yerimizi almıştık. 46km’lik kısa yarış olan Cortina Trail'de koşacak olan 700 civarındaki koşucu ise bizden bir
saat sonra, yani saat 9:00’da start alacaklardı.
Saat tam 8:00’da
start verildi ve asfaltta hızlı geçen ilk 3km’nin ardından patikaya girerek ilk
büyük tırmanışa başladık. Tırmanışın büyük bölümünde Faruk Kar ve Alen Gavar
ile görüş mesafesindeydik. Hemen ardından bu kez taşlık ve ağaç köklerinin bol olduğu uzun
bir teknik iniş başladı. Bu bölümde kendimi iyi hissedince öne geçtim. 12km
civarında iniş bittiğinde biraz önümde
koşan Alen ile yalnız kalmıştık. Bundan sonra 25.km’ye kadar azalıp artan
çeşitli eğimlerde tırmanış olacaktı. 18.km’deki ilk kontrol noktasına Alen ile beraber
girdik. Burada biraz su ve bisküvi alıp ara vermeden devam ettim. Alen’in biraz
zamana ihtiyacı vardı. Bu onu yarışta son görüşüm olacaktı. Ayak başparmağında yaşadığı problem sebebiyle
yarışı 33km’de bırakmak zorunda kaldığını sonradan öğrendim.
Fotoğraf: Faruk Kar |
Starttan birkaç dakika önce |
25.km’ye doğru çevredeki
müthiş manzaralar arasında tırmanarak modifiye edilen parkurun en yüksek
noktası olan 2150m civarlarına çıktık. Buralarda yerlerdeki kar henüz erimemişti. Ardından
her çıkışın bir inişi vardır sözünü doğrularcasına başlayan uzun inişte 33.km’de
Hotel Cristallo kontrol noktasına odaklandım. Henüz yarışın başında bacakları
fazla tahrip etmemeye odaklanarak gittikten sonra yarış öncesinde bu nokta için
planladığım 4:00-4:15 süresinin önünde, yaklaşık 3 saat 45dk’da bu noktadaydım.
Bu istasyondan
sonra başlayan 5km’lik dik tırmanış yer yer çamurlu zeminde biraz yıpratıcı
oldu. Bu tırmanışı bitirdikten sonra 42.km’deki istasyona yaklaşmıştık. Burada
daha önceden organizasyona teslim ettiğimiz çantamıza ulaşabilecektik.
İstasyona 20m kala gönüllülerden birinin elimde benim çantamla bana doğru
geldiğini görmem şaşırtıcı oldu. Önümde ve arkamda koşucular olmasına
rağmen, uzaktan geldiğimi görüp göğüs numaramı okuduktan sonra hemen çantamı bulup
vakit kaybetmemem için en hızlı şekilde bana ulaştırmışlardı. Hemen hızlıca bir
kıyafet değişimi yaptıktan sonra yanıma biraz yiyecek aldım. Çantamı tekrar
kapatmaya başladığımı gören bir gönüllü daha hiçbirşey demeden yanıma geldi ve
çantamı elimden kaptı. Mükemmel bir hizmet. Aynı diğer istasyonlarda olduğu gibi bu insanlar da işlerini gerçekten hakkıyla
yapıyorlardı.
İstasyonda çorba
olduğunu görünce iki kâse çorbayı mideye indirip yola devam ettim. 750m kadar
gittikten sonra sonra bir şey unuttuğumu farkettim. Su almayı unutmuştum ve
mataramda 200ml kadar su kalmıştı. Havanın ısındığı saatler başlamıştı ama geri
dönmek ihtimal dahilinde değildi, bir sonraki istasyona kadar bu suyla idare
ederim diye düşündüm. Birkaç kilometre sonra taşlık ve ağaç köklerinin olduğu çok teknik bir iniş başladı. Bu inişte önümdeki Fransız koşucu bir virtüöz
ustalığında baton kullanma konusunda adeta ders verircesine koşuyordu. Ben biraz kelle koltukta olsa da inişin sonuna kadar 5 metre arkasında kalmayı
başardım.
Baton demişken...
Bu yarışta ilk kez baton kullandım. UTMB’yi batonsuz koşmak pek
mümkün gözükmediği için antrenman yapmak için en iyi fırsattı. Yarıştan bir
önceki gün teleferikle 2100m’ye çıkmış, burada Caner’den aldığım 20 dakikalık hızlandırılmış
kurs ile ilk kez baton kullanma provası yapmıştım. Batonlar yarışta işime yaradı mı derseniz cevap şöyle: yarışın ilk
yarısında fazla yaradığını söyleyemem. Zaman zaman hiç kullanmadım, zaman zaman kullanmaya çalışıp efektif kullanamadım ve boşuna taşıdığımı düşündüm. İkinci yarıda ise giderek
ritmimi bulmaya ve kendimi daha rahat hissetmeye başlayınca birkaç uzun çıkışta ve teknik inişlerde faydasını gördüm. Alınan
verimi arttırmak için çok antrenman yapmak ve batonu vücudun bir parçası hailne
getirmek şart.
Yarışa geri
dönersek... 47-57K arasındaki bölüm benim için yarışın en zor kısmı oldu. Aslında
büyük bölümü hafif eğimde yükselen çoğu koşulabilecek bir kısımdı ama hem
dehidre olmam hem de belki uzun iniş çıkışlardan sonra bacakların yıpranması dolayısı
ile olması gerekenden fazlasını istediğim gibi koşamadım. Koşabileceğimi bildiğim yerlerde koşamamak fiziksel olduğu kadar
zihinsel olarak da oldukça zorladı.
Burada beni motive eden
şeylerden biri ara ara kafamı kaldırdığımda sağ tarafımda gördüğüm Tre Cime’nin müthiş manzarasıydı. İtalyanca’da “Üç Zirve” anlamına gelen Tre
Cime, Dolomitler’in en ünlü
noktalarından biri. Yaklaşık 3000m yüksekliğindeki bu üç zirve sağdan sola “Küçük
Zirve”, “Büyük Zirve” ve “Batı Zirvesi” olarak adlandırılıyor. 1919 yılına
kadar İtalya ve Avusturya arasındaki sınırı da oluşturan Tre Cime şu anda
tamamen İtalya sınırları içinde olsa da bir tarafında ağırlıklı olarak
İtalyanca, diğer tarafında ise Almanca konuşuluyor.
Tre Cime di Lavaredo |
57.km’deki
istasyonda suya kavuşunca yeniden canlandım ve uzun tırmanışı tahminimden
daha güçlü çıktım. Havanın soğumaya başlaması ile 68.km’de bulunan sondan bir
önceki istasyonda çantamdaki uzun kolluyu üzerime giydim ve biraz peynir
atıştırdıktan sonra yola devam ettim. Bu istasyonda İtalyanlara özgü bir
şekilde bira servisi de vardı ama yarışta daha önce denemediğim bir şeyi denememek adına pas geçerek yarış sonrasını
beklemeye karar verdim.
Artık 81km’de
başlayıp yarış sonuna kadar sürecek iniş öncesinde tek bir tırmanış kalmıştı. Ancak
en iyisini en sona saklamak istemiş olacaklardı ki bu tırmanışın özellikle
74-77K arasındaki bölümü çok acımasızdı ve hemen herkes gibi benim de
belimi büktü. Bitime 5km kala son istasyona ulaştığımda artık bitirme süremi
düşünmeye başlamıştım.11 saat zor gözükmesine karşın güçlü bir finiş
yapabilirsem mümkün gözüküyordu. Yarıştan bir gün önce katıldığımız ayakkabı testinde teleferikle
bizi bu noktaya çıkarmışlardı ve buradan aşağıya koşmuştuk. Dolayısı ile bu 5km’lik
kısım parkurda önceden aşina olduğum tek bölümdü. Yokuş aşağı hâlâ iyi gidebilen bacaklara parkuru bilmenin avantajı da eklenince son
bölümü pek fena koşmadım. Son metrelerde beni karşılayıp eşlik eden
Alen’le birlikte hızımı arttırıp 11:00:33 resmi zamanı ile finiş matının üzerinden geçtim.
Genel Değerlendirme
Lavaredo Ultra
Trail yarış öncesi beklentilerimi karşıladı. Parkur kısaltılmış olmasına rağmen
uzun iniş çıkışları ve değişken zemin yapısı ile ciddi bir zorluk içeriyordu. Bu yarışa katılmaktaki temel amaçlarımdan biri
UTMB’ye iki ay kala sıkı bir antrenman olması idi ve bu konuda yalnız
olmadığımızı gördük. İçlerinde elit atletlerin de olduğu konuşma şansı
bulduğumuz birçok koşucu bu yarışı UTMB’ye iyi bir hazırlık olarak gördükleri
için geldiklerini söyledi. Doğa, organizasyon, parkur, istasyonlar ve
işaretlemenin böyle bir organizasyonda olması gerektiği gibi birinci sınıf olduğunu söylemem gerek.
Öte yandan Dolomitler
bölgesi gerçekten de doğa sporları yapmak için harika bir yer. Kasabanın
merkezinden 6-7 dakika yürüdükten sonra çevredeki dağların eteklerine ulaşıp kendinizi doğanın içinde bulabiliyorsunuz. Cortina deniz seviyesinden yaklaşık
1300m yükseklikte. Şehrin içindeki farklı teleferiklerle 10-15dk içinde 1800-2200m
civarlarına çıkmak mümkün. Biz yarıştan önce iki defa teleferikle, bir kere de yarıştan
sonraki gün tempolu yürüyüşle yaklaşık 45dk’da bu noktalara çıktık. Kasabanın dört bir yanından dağılan işaretli ve son derece geniş patika sistemi
ile tüm Dolomitler bölgesinde yürümek, koşmak ve bisiklete binmek mümkün.
Cortina kasabasının teleferikten görünüşü. |
Cortina kasabası kayak
tutkunları için özellikle kışın son derece popüler bir adres olduğu için ucuza
bir şey bulmak oldukça zor. Otel rezervasyonunu erken yaptırmakta fayda var. En
kolay ulaşım Venedik havaalanından Cortina Express ve ATVO şirketlerinin
otobüsleri ile yaklaşık 2 saatlik bir yolculuk. (tek yön adam başı 25 euro). Cortina’da dükkanlar 9:30 – 12:30 arasında açık, daha sonra 15:30’a
kadar (bazıları 16:30’a kadar) sieasta için kapalı. 15:30-19:30 arasında tekrar
açılıyorlar. Pazar günü ise restoranlar dışında açık bir yer bulmanız pek mümkün değil.
Halk ve esnaf turizme
doyduğundan olacak yarışa yeterince ilgi gösterdiklerini söylemek zor. Bu anlamda
bana biraz Runtalya’ya yeterince ilgi göstermeyen Antalya halkını anımsattı.
Yarış olsa da olmasa da nasılsa buraya binlerce turist geliyor havasındalar.
Öte yandan İtalyanlara özgü sıcaklık burada mevcut. Kaldığımız otelin sahiplerinden
dışarda karşılaştığımız kişilere kadar hemen herkes bir şey sorduğunuzda size
yardımcı olmaya çalışıyor, bu konuda bir sıkıntı yok.
Soldaki T-Shirt kayıt olan herkese, sağdaki yelek ise sadece yarışı bitirenlere veriliyor. |
Son olarak bir
noktaya dikkat çekmek istiyorum. Daha önce birçok patika yarışında ve ultra maratonda çoğu kendi hatamdan
kaynaklanan şekilde yanlış yola girmiş biri olarak yarıştaki işaretlemeyi kusursuz
denebilecek kadar iyi buldum. Ağaçlara bağlanmış kırmızı kurdelâlar, yerdeki kırmızı kazıklar ve kritik
kavşakların hemen hepsinde bekleyerek koşucuları yönlendiren görevliler ile ilk
kez koştuğum ve çoğunu yalnız geçtiğim bir bölgede 11 saat boyunca neredeyse hiç tereddüte düşmediğimi
söyleyebilirim.
Ancak bitirdikten sonra öğrendim ki 42Km noktasına kadar yarışı
beraberce lider götüren iki North Face atleti olan Mike Foote ile Western States 2011 ikincisi Mike Wolfe bu
noktadan sonra yanlış yola saparak parkuru 5-6km fazla koşmak durumunda
kalmışlar. Bu da haliyle onları olası bir birincilikten etti. (Wolfe 2, Foote ise 5.olarak bitirdi.). Bu konuya daha önceki bu yazımda değinmiştim ve bir kez daha gördük ki işaretleme ne kadar iyi
olursa olsun patika yarışları ve ultra maratonlarda bu tür durumlar en deneyimli koşucular dahil herkesin başına gelebiliyor. Her iki atlet de doğal olarak hayalkırıklığı yaşamasına
rağmen bu durumu büyük olgunlukla karşılayıp sporcu ruhuna özgü şekilde ödül
töreninde tüm rakiplerini tek tek tebrik
ettiler. Keşke aynı şeyleri geçen ay Çekmeköy 10K patika yarışında sorunsuz bir
işaretleme olmasına rağmen yanlılş yola saptıktan sonra yaptıkları anlamsız ve
mantıksız itirazlarla orada bulunan yüzlerce kişiyi saatlerce bekletip huzursuzluk
yaratan, organizatörleri zor durumda bırakarak ödül töreninin yapılmasını geciktirenler için de söyleyebilseydik. Umarım
bizde de bu kültür en kısa sürede gelişir ve bir daha böyle sahnelerle
karşılaşmak zorunda kalmayız.
42.km'ye lider gelen Mike Wolfe daha sonra yolu kaybedip 9.luga kadar düştükten sonra yarışı 2. bitirmeyi başardı. |
Yarışa katılan
Türk’lerin sonuçları.
Aykut Çelikbaş 11:00:33
Faruk Kar 12:19:27
Caner Odabasoglu 13:13:05
Serkan Girgin 13:52:07
Sertan Girgin 14:10:49
Faruk Kar 12:19:27
Caner Odabasoglu 13:13:05
Serkan Girgin 13:52:07
Sertan Girgin 14:10:49
Alen Gavar 33K'da ayak problemi ile çekildi.
Tüm sonuçlar için tıklayın.
2013 yarışını anlatan biri detaylı üç video yayınlandı. İlk videonun 37. saniyesindeki yarışın başlangıç anında ben de kadraja girmişim.
Yarış hakkında daha fazla bilgi için önceki yazıma göz atabilirsiniz.
Tebrikler
YanıtlaSil