Başlangıç noktasına geldiğimde araba sayısı beklediğimden yüksek çıktı. Birçok kişi soğuktan ve yağmurdan korunmak için arabaların içinde bekliyordu. Hızlıca başlangıç alanında kurulan çadırlara gidip göğüs numaramı aldım ve tanıdıklarla sohbete başladım. Hemen herkes gözleri dışında her yerini kapattığı için kafa fenerinin ışığında birbirimizi tanımak normalden biraz daha zor oldu. Zaten bu tür koşularda Olağan Şüpheliler diye tabir ettiğim bir kesim var. Eğer ciddi bir manisi yoksa her zaman hazır bulunan bu isimler yine yerlerini almıştı.
Start alanındaki kayıt çadırları Foto: Bakiye Duran |
Çekmeköy'de son iki yıldır Bakiye Duran önderliğinde 40 ile 60km arasındaki mesafelerde çeşitli antrenman koşuları düzenleniyor. Bunların temel amacı Mayıs başında yapılan ve UTMB yarışlarına da puan veren değişik mesafelerdeki Çekmeköy Ultra Maratonu'na koşucuları hem fiziksel hem de mental olarak hazırlamak. Gece yapılan bir koşu ilk defa geçen sene yine Mart ayında düzenlenmişti. O koşuyu benim de içinde bulunduğum 3 kişi olarak Bakiye Duran ile birlikte koşmuştuk. Bu sene koşuya başlayan sayısı geçen seneyi nerdeyse 10'a katladı.
Gece karanlığında toplu fotoğraf çekiminin yapılmasından sonra koşunun startı 22:08'de verildi. Normalde böyle soğuk havada ve gece geçen uzun koşularda ayakları erken ıslatmak ileride çeşitli sorunlara yol açabilir. En azından bir süre kuru gitmeyi düşündüm ama daha ilk kilometre içinde göle dönmüş çayırdan geçerken bunun mümkün olmayacağı belli oldu.
Başlamadan hemen önce Foto: Bakiye Duran |
İlk 10km içinde tırmanışlar olsa da zemin ağırlıklı olarak sert topraktan oluştuğu için çamur pek etkilemiyordu. Buralar yağmurlu günlerde Çekmeköy için "otoban" olarak adlandırdığımız hızlı bölümler. Bu tip havalarda Çekmeköy'de daha önce koşmuş olduğumdan en zorlu zemin şartlarının 15.km'den sonra başlayıp 35. km civarlarına kadar devam edeceğini biliyordum.
Bunu bilmek avantaj gibi gözükse de dezavatajları da var. Bazen ilerde neyle karşılaşacağını bilmeden gitmek insanın pozitif düşünmesine yardımcı oluyor. Eğer ilerisini biliyorsanız, "buralar bile böyleyse acaba ilerisi nasıldır?" şeklinde negatif düşüncelerin zihnin bir köşesine çöreklenmeye başlamasına sebep oluyor. Bu gibi durumlarda en iyisi "düşünmemeyi düşünmek" ve içinde olduğunuz ana odaklanmak.
12.km civarında bizi arazi aracı ile karşılayan Bakiye Duran hem motive etti hem de ihtiyacı olanlara su dağıttı. Aslında 20.km'de de bir su noktası olması bekleniyordu ama arazi şartları elvermediği için ATV ve arazi araçları buraya ulaşamadılar. 20.km'ye doğru ilerlerken beklediğim gibi çamur da iyice arttı ve traktörlerin bozduğu yollarda ilerlemek iyice güçleşmeye başladı.
Çekmeköy'ün çamur yönünden en önemli zorluklarından biri bazı bölümlerde ayağın altına yapışan ve giderek külçe gibi ağırlaşan çamur tipine sahip olması. Buralarda koşmaya çalışmak bana nedense hep Cüneyt Arkın'ın Dünyayı Kurtaran Adam'da ayaklarına kaya bağlayıp antrenman yaptığı sahneyi hatırlatıyor.
Ardarda gelen iniş çıkışlardan sonra 32.km'deki en dik yokuşu tırmanıp bizi karşılayan Bakiye Duran'ın elinden sularımızı aldık ve üşümemek için vakit kaybetmeden tekrar yola koyulduk. Çamurun etkisini azaltmadığı 36.km'ye kadar olan bu bölümde yine kısa ama dik iniş çıkışlar var. Buradan sonra yaklaşık 4 kilometre sürecek sert zemine ulaşınca biraz olsun kafanızı yerden kaldırabiliyorsunuz. Buranın zorluğu ise hafif eğimde olmasına rağmen sürekli bir tırmanış içermesi.
Son bölüme doğru yaklaşırken işler zorlaşmış ama tünelin ucundaki ışık gözükmeye başlamıştı. Kerem ile birlikte koşuya başlarken bu organizasyon için İzmir'den gelen ve hayatında ilk defa gece koşacağı için doğal olarak endişeli olan Alessia'yı yalnız bırakmayacağımızı söylemiştik. Öyle de yapıp bütün yolu birlikte gittik. Bize son bölümde Gürhan ve Hüseyin'in de eklenmesi ile oluşan 5 kişilik grupla beraber birbirimizi motive ederek 5 saat 43 dakika sonunda 46.2km'lik parkuru tamamladık.
Saat 03:50 sularında hep beraber finiş noktasına geldiğimizde, bizi o soğuk havada bütün geceyi orada geçirerek bekleyen gönüllüler karşıladı. Üstelik bizlere nefis bir açık büfe hazırlamışlardı. Sıcak çorba ve çay da cabasıydı. Nasıl teşekkür edilir bilmiyorum ama başka çok az sporda görülebilecek tarzda fedâkârlıklar gösteren insanların bu sporda olduğunu bilmenin beni en çok motive eden şeylerden biri olduğunu söyleyebilirim.
Koşanlar mı daha çılgın yoksa gönüllüler mi? Foto: Bakiye Duran |
Sanırım yoruma gerek yok, resim her şeyi gösteriyor. Foto: Bakiye Duran |
Koşuyu bitirdikten sonra üstümüzü değiştirip çabucak bir şeyler yedik ve 2 saat kadar gelenleri karşılayıp bitirenlerle sohbet ettik. Geri dönüp bakınca bunun da diğer Çekmeköy koşuları gibi zor ama hem fiziksel hem de zihinsel yönden çok faydalı bir antrenman olduğunu düşünüyorum ve başlama cesaretini gösteren herkesi takdir ediyorum.
Tabii tüm bunların ardından akla şöyle bir soru gelebilir: Hissedilen sıcaklığın eksi derecelere indiği, yağışın bütün gece durmadığı bir Cumartesi gecesi, "normal" insanlar gibi eğlenmek varken, resmi yarış bile olmayan bir koşu için neden ıssız bir arazide saatlerce çamurla, soğukla ve yokuşlarla mücadele edilir?
Cevabını bilen bu soruyu sormaz.
Soran ise hiçbir zaman anlayamaz.
Not: Bu koşunun çok daha detaylı bir hikâyesi için Ilgaz'ın bu yazısını okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder